Burak Demirtaş

Ah benim canım kardeşim… 1997’de başlayan arkadaşlığımızın, dostluğa ve hatta kardeşliğe evrilmesinin sonu böyle olmamalıydı. Yazacak çok şey var. Hakikaten yazacak o kadar çok şey var ki kitap olur.

Ama lafı uzattıkça, anılara daldıkça insanın gözleri yine buğulanıyor, boğazı düğümleniyor, göğsü sıkışıyor.

(Kendi ifadenle) “Sevilen bir inek” olman, insanların genelde seni öyle bildiği ama aslında senin sıfatların arasında buz dağının sadece görünen kısmıydı…

Sen sadece çalışkan ve zeki değil, yüreği kocaman, sevgi dolu, sohbeti kral, bilgi dolu, kibar, paylaşıma açık, kısacası mükemmel bir insandın.
3 sene önceydi… Biz seni birkaç seneye direktör olur, CEO olarak geri döner diye yurtdışına göndermişken “hasta” olarak geri döndün. O zaman bile başarıya odaklanmış ve “ben bu hastalığı yenerim” demiştin.

Nitekim yendin de..!! Ama işte bir türlü sonu gelmedi. Lösemi bitti başka bir şey başladı. O, bu, şu derken maalesef bugünlere geldik.

En son 40 gün önce ziyaret ettiğimizde “iyi ki geldiniz” demiştin. Konuştuklarımız hala kulağımda, mesajların da yüreğimde duruyor. Ömür boyu saklayacağım…

Sonrasında aldığımız haberler ise moralimizi iyice bozmaya başlamıştı. Ama “bu sefer de yenecek. Kaya olm bu!..” diye umut besliyorduk.

-di’li geçmiş zaman kullanmak bile şu an ellerimi titretiyor. Ama evet hepsi geçmişte kaldı… Seni toprağa verip üzerine toprak atmak ne kadar koydu anlatamam…

Çok üzüldük. Gerçekten çok kötü olduk. Seni çok özleyeceğiz.
Şimdi eminim ki cennetten bize el sallıyorsun. Belki de “Olm rahat olun. Ben burada Roma tarihinden sevdiğim kahramanlarla, Freddie Mercury ile, Sovyet Rusya liderleri ve kızıl ordu üyeleri ile, hatta bahsettiğim ama sizin bilmediğiniz daha bir sürü tarihi insanla muhabbeti kurdum bile…” diyorsun.

Öyle olduğuna eminim… Çünkü gittiğin her yerde sevilecek adamsın.
Allah rahmet eylesin kardeşim. Anılarını yaşatmak için elimizden geleni yapacağımıza emin ol…