22 Kas Esin Kuşluoğlu Akgöl
Paylaş dediler… Ağla dediler… Bırak gitsin dediler… Ama kediyi çok üzdün be Kaya… Egoistçe geliyor hala yaşıyor olmanı istemek. Ailenin yaşadıklarını düşündükçe suçluyorum kendimi. Bu kadar üzülmeye hakkım var mı? Canım dostum… Her hareketimde seni görüyorum. Kolay değilmiş beraber büyümek. Her şeyi kopyalamışız birbirimizden. Oğlum her programda satar gelmezdin ya da kaçardın. Yine sattın gittin. Böyle mi başladık?! Hani hep sövecektik, düzeltmeye çalışacaktık, hani bu düzen de değişecekti! Sözde satardın sen… Hep ordaydın, döner dolaşır yine bir omuz atar kaldırırdın insanı ayağa… Yine orda mısın Sir Kaja? Orda olduğuna inanmak ne kolay…
Bir dünya yaratmıştın sen, ismi Mylittleworld olan, bizim arkadaşlığımızın geçtiği. Senin tabirinle sen inatçı keçi Sir Kaja, ben öfkelendi mi kasıp kavuran kedi Lady Esinnes. O zaman bile ilginç bir arkadaşlıkmış bizimkisi. Yıllarca ara ara yazdık, hikâyeler, karakterlerler oluşturduk. O yaşlardaki bir gencin neler düşünebileceğini şimdi dönüp dönüp okuduğumda anlıyorum. Pek de fena değilmişiz yani. Albatros’un ne olduğunu ilk senden duyduğumu hatırlıyorum bu hikâyelerde. “Esin düşünsene, martı gibi ama kanat açıklığı iki metre” diye büyülenerek anlatmıştın. The Unpredictable vardı sonra, yelkenlimiz… Yeni dünyalar aramak için onunla seyahat eder dururduk. Her sefer yepyeni bilgilerle dönerdik… Ne güzeldik be Kaya, aynı sıraya kalemlerimizle kazıya kazıya karikatürler çizerken… Eh be yaşlı inaçı keçi Sir Kaja, arkadaşlığımız bile bitebilirdi ama hayatı böylesine çabucak bırakacağını hiç düşünmemiştim.
En son yazında “ne kıymetli dostluk be Esin bu” yazmışın. “Seni kaybedersem keçiler kovalasın beni” demişin. Kaybedemezsin ki… Senin gücünde biri her fırtınaya karşı dik durabilir, yeter ki sen insanlardan kaçıp içine dönüp, fırtınalardan kaçma diye kafama çaka çaka öğrettin sen. Her fırtınanın ardında o muhteşem manzarayı burada bu dünyanın önünde hayranlıkla izleyeceğiz demiştin. Dostum beni kaybedemezsin… Bak ben hala burada senin için bir şeyler karalıyorum, yazıp yazıp siliyorum… Bizi bu kadar erken terk ederken acaba seni hiç unutmamamızı mı garantilemeye çalışıyordun?
Her tırmanışımda dağların zirve defterlerine istisnasız annemin, babamın ve abimin adını yazardım. Sizin psikolojik desteğiniz olmasa burada olamazdım diye. Farklı ol dediler, senin dediğin herkesin dediğine aksi düşse bile sen doğru olduğuna inanıyorsan arkasında durabilirsin dediler. Herkes karşı çıksa bile yapabilirsin dediler. Ve herkesin ne işin var dağda demesine karşın hayatımın son 20 yılı dağlarda geçti… Ve dağcılığın, hayatımda anlatamayacağım kadar çok değiştirdiği ve kattığı şey var. Şimdi dönüp baktığımda sanki bir yerden tanıdık geliyor dedikleri, aynı dönemlerde sen de hep aynı şeyi söylüyordun. Farklı olalım, sistemi çökertmeden de sistemi değiştirebiliriz derdik ama e be dostum hiç biriniz demediniz bunun böylesine zor olacağını. Diyeydiniz ya saf mısın sen, herkes ne yapıyorsa onu yap, gül gibi yaşarsın diye. Olmaz tabi, çekici olan hep başkalarının yapamadıkları oldu senin için de… Ama herkesin sevdiği, esprileriyle kırıp geçiren inek; evet sen her gün yapıyordun zaten farklı olma olayını… Bir numaralı iftiharımızdın…
Son tırmanışımda saatlerce yürüdüm, tırmandım. O lanet zirveye bu sefer senin için çıktım. Her adımda seni düşünerek adım üstüne adım attım. O gün seni çıkarabileceğim en yüksek nokta Aladağlar – Kaldı Dağı Zirvesi’ydi (3734m), oraya çıkarabildim işte. Ona gücüm yetti. Bu kadar yıldır ilk defa bir zirve defterine başkasının adını yazdım. Seni yazdım be Kaya, her şey düzelir belki diye umut ettim. Okuturum dedim bilinci açılınca. Okutamadım…
Kim bilir belki de her şey düzeldi… Ama sadece senin için…
Son görüşmelerimizden birinde bana “Esin temiz ve zehirsiz beslenmek her şeymiş” demiştin. Ama ben iyiyim dostum toparlanıyorum korkma dedin. Hatta Eylül’üm var biricik, o hep yanımda, her şeyim demiştin… O gülen, ışıldayan gözlerinle; sen sağlığına dikkat et Esincim… En son bunu hatırlıyorum…
Aah işte yer yer isyan basıyor! Lanet olasıca lösemi! İyi, temiz beslenin ulan! Zehirsiz beslenin! Kaya da bunu isterdi!
Mylittleworld’ün kapıları sonuna kadar açık, yazılarımızda son isteğindi bu benden. İçten olan herkese açık… Öyle salına salına keşiflere çıkarken The Unpredictable’la, şimdi binip yelkenlerini sonsuzluğa açtın… Kimden izin aldın aksi keçi?! Kimden?!
Ama git dostum… Öylece, hayran olduğun albatroslarla uç… Zamansızsın artık… Bir gün ben de gelirim yanına elbet destek bir omuza ihtiyacın olduğunda…
Organizmanın içindeki yaşam dürtüsü karşı konulamaz. Organizma her ne olursa olsun yaşamak ister. Dört yıldır inatla savaşıyorken lösemiyle, ödünç aldığın beden şimdi gitmeyi seçtiyse vardır bir sebebi elbet…
Kedi burada. Kedi yaşıyor. Hayalini kurduğumuz şeyleri adım adım, söke söke yapmak, yaşatmak için burada. Varsın tek olsun. Sen özgürce uç dostum, acısız telaşsız…
Ne diyeyim ki arkandan başka… O içemediğin mikroorganizmaların bol olsun… Toprağa her dokunduğumda orada olacaksın…
Lady Esinnes
Esin Kuşluoğlu Akgöl
Not: Yazıları yazaken Maroon 5 – Memories parçasını dinledim hep. Sizle de paylaşmak istedim.